Los Angeles zıtlıkların, renkli insanların ve bedava alkolün şehridir; Tasarım Müzesi'nin sakinleri de dahil olmak üzere kendi sıra dışılığını kendine çeker.
Ve binalarından birinde, on ikinci kattaki daire, bu esrarengiz yerin tüm kavramlarını somutlaştıran bir ambiyansa sahiptir.
Boyut olarak nispeten küçüktür ve yüzlerce farklı şey içerir. Minimalizm ve mütevazılık burada söz konusu değil; eklektik tasarım her bir mobilya parçasını bir tür sergiye dönüştürüyor.
Hayvan heykelleri, kitaplar, figürinler ve beklenmedik yüksekliklerde asılı duran sıra dışı lambalar odalara hareket ve canlılık katıyor.
Benzer bir tasarıma bakın: Uzun süre hatırlanacak rengarenk Sevgililer Günü kartları
Bir ayı postunun neon yeşili bir kordonun yanında uzandığı odalarda, insan olasılıklarının hiçbir sınırı yokmuş gibi görünüyor.
Burada çok renkli enstalasyonlar klasik tarzda antika bir masa ile yan yana duruyor ve yıldızların fotoğrafları aile portrelerinin yerini alıyor. Pahalı mobilyaların yanına serpiştirilmiş peluş oyuncaklar klişelere meydan okuyor.
İlginç iç tasarım: Modern bir havaya sahip lüks iç mekanlar – saçak kenarında telkari işçiliği
Stilini yansıtıyor. Sizin fikriniz nedir, canlı ve hareketli tasarımlar mı tercih edersiniz yoksa daha sade ve minimal tarzı mı benimserdiniz?
Kişisel tercihler değişebilir ancak genel olarak daha sade ve minimal tarzı benimserim. Canlı ve hareketli tasarımlar bazen göz yorucu olabiliyor, sade ve minimal tasarımlar ise daha şık ve profesyonel bir görünüm sunabiliyor. Tercihimi basit ve etkileyici tasarımlardan yana kullanırım. Ancak her tasarımın kendi içinde bir özelliği olduğunu da kabul etmek gerekir. Sonuç olarak, stilin kişisel zevk ve ihtiyaçlara göre şekillenmesi en doğrusudur.