Jan Fabre'nin "30 Yıl, 7 Oda" sergisi için hazırladığı özgün iç tasarım konsepti, Mark Deweer ile çalışmasının 30. yılını kutlamaya adanmıştı. Bu vizyoner ve tutkulu koleksiyoner, sanatçının yeteneğini daha ilk yıllarında fark etmiş.
Sergide 7 tematik oda yer aldı. Zemin, duvar, çatı gibi mevcut tüm yüzeyleri kullanan sanatçı, çalışmalarını ziyaretçilerin yaratıcı bilincine dalacakları şekilde düzenlemiştir.
İlk odanın iç tasarım konsepti "beynin kalbi" ismiyle yansıtılmıştır. Fabre'ın son heykellerinden biri olan "kalp gibi beyin, beyin gibi kalp" içerideydi. Michelangelo tarafından da kullanılan Carrara mermerinden oyulmuştur. Heykelde beni etkileyen ilk şey büyük ölçeği oldu. Bir de akıl ve duygu, beyin ve kalp sembollerinin çarpıcı bir şekilde yan yana gelişi var.
Bir sonraki "Mavi Saat" odasında, 1977 ve 1991 yıllarına ait en ünlü eserleri hayranlıkla izleyebildik. Hepsi alacakaranlık gökyüzünün rengi olan özel bir maviye boyanmıştır. Fabre, mavi Bic biros ile kağıt, tuval, cam ve ahşap gibi çeşitli yüzeyler üzerinde çalıştı.
Benzer bir tasarıma bakın: KiBiSi'nin Holmris yüksekliği ayarlanabilir, ayakta çalışanlar için minimalist moda masası
Daha önceki çalışmalar, Barınak Stüdyoları döneminden başlayarak aşağıdaki bölümlere yerleştirilmiştir. Üçüncü odada ise Şilili yasadışı göçmenlerle karşılaşmalarından esinlendiği parçalar yer alıyor.
Dördüncü odada, "uykusuzluk tanrısına bir adak" olarak, sanatçı gözbebeklerinden oluşan heykeller sundu. Beşinci odada "Umbraculum" adlı etkileyici bir enstalasyon görülebilir. Kitapta, yazarın yaşam ve ölüm üzerine düşüncelerinin izi sürülebilir.
"Vücudun en seksi kısmı" başlıklı altıncı oda, beynin keşfedilmemiş kısımlarını gösteriyor. Son olarak, yedinci oda olan 'Buluşma', 90'ların sonunda Ukraynalı sanatçı Ilya Kabakov ile yapılan bir işbirliğinin sonucudur.
"Haç Taşıyan Adam" (2015) heykeli, Anvers Meryem Ana Katedrali'ndeLyraens'in tabloları gibi başyapıtlarla aynı seviyeye yerleştirildi. Heykelin yüzü, her bir kişinin yüzünün genelleştirilmiş bir görüntüsüdür. Bir haç taşıyan ya da daha doğrusu tutan bir figürü göstermektedir.
Rahat duruşundan haçın oldukça hafif olduğu anlaşılıyor. Katoliklikte ikonografik bir sembol olan İsa Mesih figürüyle ilişkilendirilen ağır yük ile hiçbir ortak yanı yok gibi görünüyor.
Jan Fabre çağdaş sanatın din ile etkileşim içinde olması gerektiğine inanıyor. Ona göre kilise, modern eğilimler için uygun bir yerdir. Bu kademeli bağlantı, toplum için önemli bir süreçtir.
Sanatçı için anahtar imgelerden biri haçtır. Neredeyse her eserde onun varlığını görebilirsiniz. Jan Fabre'ye göre, sanatı sadece saf haliyle değil, aynı zamanda toplumla etkileşimi açısından da ele alırsak, insanlığın içinden geçen iki çizgi hayal edebiliriz.
Dikey çizgi ayakta duran bir insan figürünü simgelemektedir. Yatay çizgi, bir manzara, insan ve doğanın buluşmasını yansıtır. Bu nedenle, haç bir yaşam modelidir, yaşam ağacıyla karşılaştırılabilir.
İlginç iç tasarım: Boom Bap'te sokak ve pop müziğinin renkli illüstrasyonları
Bu iç tasarım konsepti hakkında merak ettiğim bir şey var. Jan Fabre’nin “30 Gün, 7 Oda” sergisi ne hakkında? Sergide kullanılan malzemeler ve tasarımlar nasıl bir atmosfer oluşturuyor? Serginin amacı nedir ve izleyicilere ne gibi bir deneyim sunuyor? Sergi hakkında daha fazla bilgiye nereden ulaşabilirim? Teşekkür ederim.